FrKskn Blog
HulyaAvsar
Hepimizin bildiği üzere bu ülkede ünlü olmanın yolu yönetmenin yatağından geçer derlerdi. Ama bir kadın geldi ve bu klişeyi değiştirdi. Ünlü olmanın yolu takriben 25 yıldır ona bulaşmaktan geçiyor artık bu ülkede. Hülya Avşar. Nam-ı diğer Avşar kızı; hani şu mavi gözlü, burnu fındık, ağzı kahve fincanı kadın. Hani şu medya dünyasının düğümlerine üfleyen kadın. Magazin basınının Hürrem’i olan kadın.
Ben de ona bulaşmaya karar verdim. Bulaşacağım, balçıklaşacağım, çamurlaşacağım ve başlıyorum. Şimdi bu hanım ablamız bir açıklama yapmış. Demiş ki ''Hiçbir sosyal sorumluluk projesini inanarak yapmadım. Poz verdim, fakat verdiğime pişman oldum. Çünkü henüz beni anlayabilecek, benim söylediklerimi anlayabilecek durumda olan kişi sayısının çok az olduğunu, hatta hiç olmadığını düşünüyorum''.
Bu demeçten yola çıkarak şu sonuçlara varma ihtimalimiz kuvvetle muhtemel. Bir kere haklı bir tespit eğer Hülya Avşar’ın ne dediğini anlasaydık o şimdi ünlü değildi. Bir gün gelecek onu anlayacağız ama iş işten geçmiş olacak çünkü yeterince parası, ünü ve anıları olacak bir de üstüne yaşlanacak yani artık bize ihtiyacı kalmayacak. Ben de daha fazla vakit kaybetmemek için Hülya Avşar’ın ne dediği üzerinde uzun uzun düşündüm, analiz yaptım, veri topladım, kuluçkalama dönemi geçirdim, hipotez kurdum, deney ve gözlem yaptım diyeceğim ama yapmadım. Yahu kadın bildiğimiz “Geri zekâlısınız” demeye getiriyor hatta getiriyor değil bildiğin gelmiş çay bile demlemiş işte konuşuyor.
Ama ben kendi kendime dedim ki, Ey blog yazarı titre ve kendine gel, büyük resmi gör ve gördüm. Onun şifreleri kırdım ey ahali! Bildiğiniz temizlik yapıyor aslında hatun kişisi. Bilinçaltı temizliği! Ne demişti şiddet ve aldatma konusunda “Bazı kadınlarda kaşınıyor” gibi bir şeylerdi dimi? Şimdi bu zat ününe, parasına, güzelliğine rağmen aldatıldı ya hem de defalarca ama ayrılmadı. En sonunda adam bıraktı gitti de milletçe kurtulduk. İşte bu sebeple sözü şuna getirmeye çalışıyor “Aslında o beni aldatmadı, benim için yanıp tutuşuyordu, ben kaşındım o da aldattı. Hak ettim, kadındım, kaşındım yoksa ben terk edilecek kadın mıydım?” Bu ne yaman çelişki böyle demeyin, bu kadınca iç yolculuğunun psikolojik imgelerine sığınma gücü bulamadığı için sosyolojik metafor kullanma durumudur. Ahanda bana ne oldu, benim dillerim ne söyler, ne biçim şeyler yazıyorum tövbe tövbe. İçinde ki yangını söndürebilmek için savunma mekanizmalarının yedi sülalesini birden kullanıyor işte da.
Bir de tabi seçmene oynamak var… Şirin gözükmek var, ben de sizdenim demek var, ben ekmek yediğim kaba pislemem demek var, Acunla birlikte size çay içmeye geleceğiz müsait misiniz demek var, bakmayın bu entel dantel işlere bulaştığıma aslında biliyorum ben doğruları demek var. Bir tür “Ablanız kurban olsun size” sendromu yani. Karşılığında da “Helal olsun Hülya sana be, büyüksün, taşsın” diyen bir kitle var elbette ki. Sadece erkekler değil onun gibi düşünen hatuncuklar da var “Hülya abla bir tane be, valla doğru söylüyor, kaşınmasın onlar da dimi” diyen hatuncuklar var. Şimdi pastanın büyük payı dururken kenarında ki kremaları parmaklamak yakışık kalır mı? Bu saatten sonra işi gücü yok entel mi eyleyecek yani?
Bir de tabi işin pazar payı var. Düşünün bakalım sosyal sorumluluk projesine katıldı eee ne oldu, bitti mi yani? Proje tamamlandı dimi? Peki o kadar resim ne olacak? O kadar vakit harcadı, yeteneksizsiniz yarışmasını ihmal etti, O ses boru mu yarışmasında dönen koltuğu boş kaldı. Suyunun suyu olacak, proje bittiyse Hülya bitmedi ya olacak; resimler, demeçler medyada dönecek, tartışmalar çıkacak, büyük büyük enteller ona kin bağlayacak filan. Yeni çıkacak olan her ne ise ona yatırım yapılacak. Bak neredeyse en önemlisini unutuyordum ki hatırladım! Hepsinden önemlisi aklı evvel blog yazarları onun hakkında yazı yazacak hatta Hülya’nın çorbasına biraz da onlar tuz katacak. Çorba bu, kaynayacakta kaynayacak anlayacağınız.
Ve bir de lakap derdi var. Kadın Avşar kızı, Türkiye’nin en güzel kadını, Şampiyon belli ikinci kim, Evde Geyşa gibiyim, Mavi mavi masmavi gibi lakaplara alışık. Şimdi bunlardan geç, o kadar yılı, o kadar filmi heba et; isminin başına Feminist, Hayvan sever, İnsan hakları savunucusu filan yazdır. Sonra seni aforoz etsin hayranların. Aaa bu kadın yaşlandı, kendini hayır işlerine verdi desinler. Yılların Hülya Avşar’ı yer mi bunları? Bir kere o hem filmci, hem şarkıcı, hem jürici, hem molpedci, hem tiyatrocu, hem tenisçi, hem doktor, hem bakkal, hem Berlin in Berlinci…