FrKskn Blog
Hz.Muhammed(S.A.V)
HZ.MUHAMMED (SAV) HAYATI
Ebu el-Kasım Muhammed bin Abdullah bin Abdulmuttalip bin Haşim (Arapça: محمد بن عبد الله, 20 Nisan 571[1], Mekke - 8 Haziran 632, Medine) ya da kısaca Muhammed (Arapça: محمد) , İslamdininin son peygamberi. İslam inancına göre kendisine Allah tarafından Kur'an vahyedilmiştir. Mekke'de doğmuş, 610 yılında peygamberliğini açıklamış ve insanları İslam'a davet etmeye başlamıştır. Kendisine ve yeni din mensuplarına Mekke'de artan baskılar sonucu 622’de Medine'ye hicret etmiş ve burada ilk İslam devletini kurmuştur. 632'de rahatsızlanarak Medine'de vefat etmiştir.
Müslümanlar adını andıktan sonra (genellikle "sallallâhu aleyhi ve sellem" Arap: صلى الله عليه و سلم şeklinde ) salâvat getirirler. Yazında "s.a.s", "s.a.v" veya "s.a" olarak kısaltılan bu salâvat kısaca, "Allah'ın selamı onun üzerine olsun" anlamına gelir. Türk-İslam literatüründe ise Hz. Muhammed (s.a.v) olarak yazılır.
Muhammed'in hayatıyla ilgili mistik-destansı unsurlarla süslenen ayrıntılı hikayeler Ahmediyye, Muhammediyye gibi siyer ve meğazi kitaplarında yer alır. Bilimsel çalışma yapanlar bir kenara bırakılacak olursa, toplum ilgisinin anlatılanların gerçekliği değil, "hikayelerin gücü" üzerinden devam ettiği, bu ve benzeri anlatıların tarih boyunca dinlenmeye devam ettiği söylenebilir.
Konu başlıkları |
İsim ve sıfatları [değiştir]
Muhammed
(محمد) |
|
Arapça tam adı: محمد بن عبد الله بن عبد المطلب بن هاشم بن عبد مناف القرشي Türkçeye transkripsiyon ile Muhammed bin Abdullah bin Abdulmuttalib bin Haşimi bin Abdulmenaf El Kureyşi ya da daha kısa olan Muhammed bin Abdullah bin Abdulmuttalib El Haşimi olarak geçer. Bu isim Türkçeye, Kureyşli Abdulmenaf oğlu Haşim oğlu Abdulmuttalib oğlu Abdullah oğlu Muhammed olarak tercüme edilebilir.
Muhammed Arapçada "övgü" kökü olan "hamd" fiilinden türetilmiştir. Mutad övgü alan, övülen manasına gelir. Ayrıca halk tarafından Mustafa, Mahmud veya Ahmed ismiyle de anılır. Ahmed Arapçada "daha çok övülen" anlamına gelir. Yazar Edip Yüksel genel kanının aksine ismin aslının Muhammed (övülen) değil, Muhammid (öven) olduğunu ifade etmektedir.[2]
İslam inancına göre Muhammed'in geleceği Tevrat'ta ve İncil'de bildirilmiştir.[3][4]. Peygamber kendisine isnad edilen bir hadise göre “Benim ismim Kur'ân’da Muhammed, İncil’de Ahmed,Tevrat’ta Ahyed’dir.” demiştir.[5][6][7] Bununla birlikte Musevi ve Hristiyan kutsal kitaplarında Muhammed isminden bahsedilmez. Bazı İslam âlimleri İncil'de geçen Faraklit’in ayet ve hadislerde söz edilen İslam peygamberini işaret ettiğini ileri sürmüşlerdir.[8] [9] İslam alimleri ve Hırıstiyan yorumcular arasında Yunanca İncil (Yuhanna 14, 16)’de geçen parakletos (Faraklit) kelimesinin Arapçaya tercümesinde ortaya çıkan ve Arapçanın özelliğinden kaynaklanan farklı okunuş şekilleriyle ilgili bir tartışma bulunmaktadır.[10]
Yaşam öyküsü [değiştir]
Fil yılında[1] (miladî 571) Mekke'de doğdu ve 8 Haziran 632'de Medine'de vefat etti. Hem Mekke, hem de Medine bugün Suudi Arabistan sınırları içinde bulunan Hicaz Bölgesi'ndedir. Künyesi Ebu'l-Kasım'dır. Künye o dönem Arap toplumunda, ilk doğan erkek çocuğunun ismine dayalı olarak verilmektedir. Muhammed'in ilk doğan erkek evladının ismi Kasım'dır.
Soyu [değiştir]
İsmail peygamber soyundan, Adnaniler kavminden, Kureyş kabilesinin Haşimoğulları sülalesinden gelir. Rivayet edilen soy silsilesi şöyledir :Muhammed, Abdullah, Abdulmuttalib, Haşim, Abd-i Menaf, Kusay, Kilab, Mürre, Kâb, Lüeyy, Galib, Fihr, Mâlik, Nadr, Kinane, Huzeyme, Müdrike, İlyas, Mudar, Nizar, Maad, Adnan[11]
Ayrıca Muhammed, kendi soyunun İbrahim'den geldiğini ifade eder: Allah, İbrahimoğullarından İsmail'i, İsmailoğullarından Kinaneoğullarını, Kinaneoğullarından Kureyş'i, Kureyş'ten Beni Hâşim'i, Beni Hâşim'den de beni seçmiştir.[12]
Çocukluğu [değiştir]
Babası Abdullah bin Abdulmuttalib, annesi Medine'nin Hazreç kabilesinden Nennaceler'den Vehb bin Abdumenaf'ın kızı Âmine'dir. Muhammed daha doğmadan babası vefat etti. Yetiştirilmesini dedesi Abdülmuttalib üzerine aldı ve torununa "Muhammed" adını verdi. Muhammed o sıralarda Mekke'de bulunan Beni Sa’d kabilesinden Halime adlı bir kadına emanet edildi.[13] Muhammed’i ondan önce Ebu Leheb’in cariyesi Süveybe emzirdi.[kaynak belirtilmeli] Muhammed üç yaşına kadar annesi Amine’nin de gözetimiyle sütannesi Halime'nin yanında kaldı, daha sonra Mekke’ye, annesinin yanına döndü.
Muhammed altı yaşında iken annesi Âmine ve bakıcısı Ümm-ü Eymen’le birlikte akrabalarını görmek için Medine’ye gitti. Bir ay Medine’de kaldıktan sonra Mekke’ye dönüşte Ebva’ya ulaştıklarında annesi vefat edip orada defnedildi. Cariyeleri Ümmü Eymen onu Mekke’ye getirip dedesi Abdulmuttalip’e teslim etti. Dedesi, yetiştirmesi için onu, oğlu Ebu Talip’e bıraktı. Ebu Talip’in ona çok iyi baktığı, Yengesinin de de kendisine çok iyi davrandığı; çocukları aç olsalar bile önce onu doyurduğu rivayet edilir. Muhammed'in doğum, çocukluk ve gençlik dönemlerine ait mitolojik anlatımlar değişik siyer kitaplarında yer almaktadır.[14]
Gençlik dönemi ve eğitim [değiştir]
Muhammed dokuz yaşındayken amcası, ticaret yapmak için gittiği Suriye’ye onu da götürdü. Rivayetlere göre Busra kasabasında Bahira isminde bir rahibin onun peygamber olacağını haber verdiği söylenir. Muhammed on yedi yaşındayken de amcası Zübeyr bin Abdülmuttalib ile Yemen’e gitti. Bu geziler, bilgi ve görgüsünü artırmasının yanı sıra ruhsal yapısının gelişmesinde de etkin rol oynadı. Bu arada amcaları ile birlikteKureyş ve Kays kabileleri arasındaki Ficar Savaşı’na katıldı. Ticarete olan ilgisi Hatice ile tanışmasına neden oldu ve onun sermayesi ile ticarete başladı.[kaynak belirtilmeli]
Muhammed gençliğinde çevresinden gelen paganist görüş ve uygulamalarla ilgilenmedi. Kendisi, aynı dönemde herhangi bir puta tapmamakla birlikte, başkalarının tapınmalarına da açıkça karşı çıkmadı. Kur'an ayetlerinde geçen “...oysa önce, kitap nedir, iman nedir sen bilmezdin” (Şura Suresi: 52) ve “Allah seni sapıklıkta bulupta hidayete erdirmedi mi” (Duha Suresi: 7)ifadelerinin kendisinin islam öncesi durumunu anlattığına inanılmaktadır.
Vahiy öncesi dönemde Araplarda eski dini birikimlerin şairler, kıssa anlatıcıları, hanifler ve Yahudi-hırıstiyan din bilginlerinden oluşan ve muhtemelen zengin mitolojik kültür birikiminin geniş toplum kesimlerince bilindiği, Muhammed’in de içinde yaşadığı bu toplumun yazılı veya sözlü anlatımlarından oluşan birikime sahip olduğu düşünülmektedir.[15] Örneğin vahiy öncesi dönemde Muhammed’in eşi Haticenin amcasının oğlu olması dolayısıyla görüşme ihtimali olan kişilerden biri olan rahip Varaka, Tevrat, Zebur ve İncil'i de kapsayan Kitabı Mukaddes'e hâkimdi. Varaka'nın dinler tarihi konusundaki birikimlerini Muhammed’e aktardığı ve bu bilgilerin Kuran'daki Yahudi, Hıristiyan kültürüyle ilgili dini anlatımlara kaynak teşkil ettiği ileri sürülür.[16]
Muhammed'le ilgili tartışılan konulardan birisi de okur-yazar olup olmadığı konusudur. Geleneksel görüş Muhammed'in okur-yazar olmadığı şeklinde ise de [17] uzun yıllar zengin bir kadın olanHatice'nin ticari faaliyetlerini yürütmesi vb. sebeplerle okur-yazar olduğunu düşünenler de vardır.[18][19]
Vahiy dönemi [
değiştir]
Rivayetlere göre Peygamber olmadan önce toplumdan uzaklaşıp Mekke’nin yaklaşık 6 km kuzeyinde bulunan Hira dağındaki bir mağaraya çekilmeyi ve Ramazan ayını burada geçirmeyi adet edinmiş, bu durum 1-2 yıl devam etmiştir.
Muhammed'in 610 yılından başlayarak, öldüğü yıl olan 632'ye kadar aldığına inanılan ve vahiy kâtipleri tarafından kayda geçirilen vahiyler Kur'an'ı oluşturur. 40 yaşındayken 610'da, 26 Ramazan'ı 27’sine bağlayan gece (Kadir gecesi), Muhammed'e geldiğine inanılan ilk vahiy şu şekilde anlatılır: Kendisi Hira Dağı'nda tefekkürle meşgulken Cebrail adlı melek geldi ve ona "Oku!" dedi. Muhammed "okumasını bilmem, ne okuyayım?" dedi. Bunun üzerine Cebrail, Muhammed’i sıkarak, yine "Oku!" dedi. Muhammed tekrar okuması olmadığını söyleyince, Cebrail onu sararak aynı şekilde sıktı ve geri bırakarak "Oku!" dedi. Muhammed "Okuma bilmem, söyle ne okuyayım" diye karşılık verince Cebrail, Alak Suresi'nin ilk ayetlerini okudu: "Oku! Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku, Rabbin nihayetsiz kerem sahibidir..."
Korku ve heyecan içinde kalan Muhammed, ayetleri tekrar etti ve hafızasına yerleştirdi. Ardından Cebrail kayboldu Muhammed evine dönmek üzere yerinden kalktı. Yola çıkan Muhammed'e etraftan binlerce ses: "Ey Muhammed selam olsun! Ya Resulullah, sana selam olsun!" diyordu. Her defasında geriye dönüyor, taş ve ağaçlardan başka bir şey göremiyordu. Ona peygamberlik verilmişti... Evine geldiğinde yatağına yattı ve yalnızca "Beni örtün" diyebildi... Uyandığında başından geçenleri Hatice'ye anlattı. Ardından başından geçenleri Hatice'nin amcasının oğlu olan Varaka bin Nevfel'e açıkladı. Yaşlı bir Hristiyan bilgini olan Varaka bin Nevfel anlatılanları duyunca "Kuddûs... Bu gördüğün Melek yüce Allah'ın Musa peygambere gönderdiği Ruhu'l-Kudüstür. Sen de bu ümmetin peygamberisin. Keşke kavminin seni yurdundan çıkaracağı zaman sağ olup sana yardım edebilsem."[20]
Muhammed bin Abdullah'ın ilk vahyini bir Nasruti Hristiyan bilgini ve aynı zamanda bir şair olan Varaka bin Nevfel'e anlatmasının üzerinden çok geçmeden Varaka bin Nevfel vefat etti. Bu olayın ardından vahiy 3 yıl süreyle kesintiye uğramıştır. Bu vahiy kesintisi dönemi Fetretu'l Vahiy olarak adlandırılır.[21]
Bu konudaki bir başka rivayete göre Varaka’nın, “Korkarım ki ona gelen, Cebrail’den başkasıdır. Çünkü bazı şeytanlar, bir kısım insanı saptırmak için Cebrail sûretine girip ona benzerler. Amaçları akıl sahibi kişileri, deli ve mecnûn etmektir.” diye görüş bildirdiği, bunun üzerine “Nûn, kaleme ve yazdıklarına ant olsun ki, Rabbinin nimeti sayesinde sen mecnûn değilsin” (68:1-2) ayetlerinin indiği kaydedilir.[22]
Sünni inanışına göre Muhammed’in İslam'a çağrısına ilk uyan, eşi Hatice oldu. Onu amcası Talip’in oğlu Ali, azatlı kölelerden Zeyd bin Harise ve Ebu Bekir izledi. Şia'ya göre ise ilk Müslüman amcasının oğlu Ali bin Ebu Talib'dir. Bir süre yine vahiy kesildikten sonra on bir ayetten oluşan Duha Suresi indi. Bu surede, Allah’ın Peygamber’i yalnız bırakmadığı, yetimken barındırdığı, bu nedenle yoksullara yardım edilmesi ve iyi davranılması gerektiği üzerinde duruldu. Bu dönemde İslam dinini kabul edenlerin büyük bir çoğunluğu dinlerini gizlemek zorunda kaldılar. Belli bir süre sonra Muhammed önce akrabalarını, ardından Safâ tepesi ne çıkarak tüm Mekke halkını açıktan açığa Müslüman olmaya çağırdı. İlk müslümanlar ağır hakaret ve işkencelere katlanmak zorunda kaldılar.
Muhammed, Kur'an'a dayanarak Musevilik ve Hıristiyanlığı din olarak tanımakla birlikte, Yahudi ve Hıristiyanların bu dinlerin aslını bozduklarını iddia ederek, onları İslam'a davet etti.
Mekke dönemi [değiştir]
Muhammed’in çağrısı, kendi mevkilerinin tehlikeye girebileceğini düşünen kişileri tedirgin etti. Kâbe’den putların kaldırılması, ticareti engelleyeceği ve birtakım alışkanlıklara son verileceği için büyük tepki ile karşılandı. Bir bölüm müslüman, kendilerine yapılan işkenceler artınca Habeşistan’a göç etmek zorunda kaldı. İki dalga hâlinde göç edenler, bir süre sonra Muhammed’in Mekkelilerin Müslüman oldukları ve Muhammedle anlaştıkları (Garanik) yolunda aldıkları bir haber üzerine geri döndülerse de Mekke’ye geldiklerinde bunun doğru olmadığını öğrenince yeniden gittiler. Bu arada iki güçlü ve önemli mevki sahibi kişi olan Ömer ve Hamza’nın müslümanlığı kabul etmeleri müslümanların moral ve cesaretlerini artırdı; Kâbe’de açıkça namaz kıldılar. Muhammed’in, amcası Ebu Leheb dışındaki akrabalarından yardım görmesi ve Mekke önde gelenlerinden bazılarının müslüman olmaları, putperest inancına sahip kişilerin tepkilerini daha da artırdı. Muhammed, eşi Hatice ve amcası Ebu Talib’in ölmeleri üzerine Mekkeliler’in müslüman olmaları konusunda ümitsizliğe kapılarak Taif’e yerleşmek istedi. Ancak burada tepki daha da büyük oldu ve Muhammed geri dönmek zorunda kaldı. Tüm bu olaylara karşın, peygamberliğine olan inancı, düşüncelerini sürekli yaymasını sağladı. Bu inancından cesaret alarak din alanındaki çalışmalarını Mekke dışına taşımaya yöneldi.
İsra ve Miraç [değiştir]
Rivayetlere göre Muhammed Medine’ye gitmeden bir süre önce, İsra ve Mirac mucizesi meydana geldi: Bir gece, Muhammed, Cebrail’in eşliğinde, önce Mescid-i Aksa’ya gitti. Orada, İbrahim,Musa, İsa ve diğer peygamberlerden bazılarıyla görüştü. Sonra göğün en son katı olan Sidretu’l-Münteha’da, Allah’ın ayetlerini gördükten sonra, aynı gecede Mekke’ye döndü. Ayrıca bu gecede Allah ile insanların anlayamayacağı bir dil ile konuşmuştur. Bu yolculuğunda, Muhammed’e Cennet ve Cehennem ve bu ikisine girenlerin hâli gösterildi. Sünni inancına göre bu yolculuk esnasında, diğer bazı hükümler yanında beş vakit namaz da farz kılınmıştır. Yine sünni inancında Muhammed bu yolculuğu hem ruh hem beden ile Şii inancında ise sadece ruh ile yapmıştır.[23]
Kur'an'da sadece İsra olayına yani peygamberin geceleyin Mescid-i Aksa'ya gidişine yer verilir. Diğer detaylar ise, genellikle Mi'raç olarak adlandırılır ve hadis kitaplarında anlatılır.
Anlatılanlara göre Muhammed Mekke’ye dönünce, bu yolculuğunu anlattı. Bunun üzerine Kureyş'liler, O'nu yalanladılar. O'ndan, Mescid-i Aksa'yı kendilerine tarif etmesini istediler. Mescid-i Aksa'dan tam ve doğru olarak haber verince sustular. Hatta Kureyşlilere, Mi'raca çıkarken yolda gördüğü Kureyşin bir kervanının ertesi günün belirli bir vaktinde geleceğini haber verdi. Aynen söylediği vakitte kervan gelerek Mi'racının doğru olduğunu tasdik ettirdi. Bir anlatıma göre ise kervanın dönüşü 1 saat gecikmiş, ama bu gecikmeyi telafi etmek için Allah güneşin doğuş saatini 1 saat geciktirerek peygamberin sözünün yalan çıkmamasını sağlamıştır.[24] Ancak güneşin geç doğmasının hiçbir hadis ve siyer kitabında yer almadığını ve uydurma olduğu iddia edenler de vardır[25]
Rivayetlere göre Kureyşliler, Ebu Bekir'e giderek derler ki: “Senin arkadaşın dün gece Kudüs’e, oradan da semaya çıkıp tekrar Mekke’ye döndüğünü söylüyor, ne dersin?” diye sormuşlar, O da: “O söylüyorsa doğrudur!” diye cevap verir.
Akabe biatları [değiştir]
Muhammed Hac mevsiminde Mekke’ye gelen Medineliler ile anlaştı. Medineliler, dinsel bir vaizden çok, kabile savaşlarında kendilerine önderlik edecek birini arıyorlardı. Muhammed’de bu iki niteliğin de bulunduğu, Hicret’ten (622) sonra anlaşılacaktı. Muhammed, bir Hac mevsiminde Akabe’de Yesribliler (Medineliler) ile görüştü. Medinelilerden, önce altı, sonra on iki kişi müslüman oldu. Medineliler İslam’ı kabul edip memleketlerine döndüler ve İslam’ı anlatmaya başladılar. Ertesi yıl aynı yerde yetmiş üç erkek, iki kadın Medineli müslüman, Muhammed Medine’ye gelip bu kente yerleşirse kendisini koruyacaklarına söz verdiler. Bu anlaşma Mekke’de öğrenilince müslümanlara baskı ve zulüm daha da arttı ve müslümanlar büyüklü küçüklü topluluklar hâlinde Medine’ye göç etmeye başladılar. Medine’nin, Mekke ticaret yolu üzerinde bulunması ve burada müslümanların giderek çoğalması, Mekkeliler’in çıkarlarına aykırı düştü; bu nedenle müslümanların Medine’ye göç etmelerine engel olmaya çalıştılar.
Hicret [değiştir]
Müslümanlığa karşı olan Mekkelilerin, baskıyla, Muhammed’i vazgeçirememesi ve Medine’de müslümanların giderek kuvvetlenmesi, durumun kendileri için tehlike yaratacağı düşüncesiyle Daru’n-Nedve dedikleri meclislerinde toplanarak meseleyi görüşmelerine yol açtı.
Görüşmelerde yerleşik düzeni tehdit eden islamın hızla büyüdüğü ve Muhammed’in bu çalışmalarını durdurmak gerektiği merkezinde birleşildi. Mekke’nin ileri gelenleri bu kararı alınca, nasıl hareket edecekleri ve hangi yöntemleri uygulayacakları konusunda görüşmeye başladılar. İlk önce şu görüş ortaya atıldı: “Muhammed’i prangaya vurup hapsedelim!” Bu kabul edilmeyince: “Onu memleketimizden sürgün edelim; ne hâli varsa görsün!” denildi. Bu görüş de kabul edilmeyince, İslam'ı sevmeyen ve onu çok tehlikeli bulan Amr bin Hişam: “Benim görüşüme göre, onu öldürmekten başka çaremiz yoktur. Bunun için de, her kabileden birer genç seçelim. Her birine de birer keskin kılıç verelim. Bunların hepsi birden, kararlaştırdığımız yer ve zamanda Muhammed’i pusuya düşürerek öldürsünler; biz de ondan kurtulalım! Böyle olursa, onun kan davası bütün kabilelere düşeceğinden ve ailesi olan Benu Abdi Menaf, herkese savaş açamayacağından, diyete razı olurlar, biz de diyetlerini veririz!” dedi. Bu görüş kabul edildi.
Gece suikastçiler, Muhammed’in evini sararak, onu öldürmek için uyumasını beklediler. İslam inancına göre, Allah, onların oyununu Peygamber’e bildirdi ve Ali, Muhammed'in yerine geçti. Suikastçılar yorganı açıp yatakta Ali´yi görünce çok şaşırdılar ve durumu üslerine anlatmak üzere gittiler. Muhammed, evden çıkarak Ebu Bekir’in evine gitmiş ve hicret için geldiğini söylemiş, rivayete göre Ebu Bekir’in evinde bir süre oturduktan sonra beraberce, Medine´ye hareket etmişlerdir.
Mekkeliler, Muhammed hicret edecek olursa, bir kısmı İslam’ı kabul etmiş olan Medine’ye gideceğini biliyorlardı. Muhammed, bunu düşünerek, Medine yoluna değil, Mekke’nin güneybatısına düşen Sevr dağına hareket etti.
Muhammed, Ebu Bekir ile Sevr mağarasında üç gün geçirdi. Mağaraya önce Ebu Bekir girmiş ve içinde akrep, yılan gibi zehirli hayvanların olup olmadığını yoklamıştı. Bu kontrolden sonra Peygamber içeri girdi.
Muhammed’in hicret ettiğini öğrenen Mekkeliler, onları bulup getirene yüz deve vaat etmişti. Amr ibni Hişam ve yanındakiler arama için Ebu Bekir’in evine gelince Ebu Bekir’in kızı Esma, onlara nerede oldukları konusunda bir şey söylemedi. Bunun üzerine Amr, Esma’ya şiddetli bir tokat attı.
Bu sırada Mekkeliler, her tarafta Muhammed’i arıyordu. Becerikli bir iz sürücüsü, Mekkelileri Sevr mağarasına kadar getirmişti. Ancak İslam inancına göre bu sırada bir mucize olmuş, bir örümcek mağaranın ağzına ağ örmüş ve bir güvercinde yuvasını mağara girişine kurmuştu. Askerler mağaranın yanına gelince, Ebu Bekir endişelenmeye başladı. Muhammed, onu teselli etti : “Tasalanma, Allah bizimle beraberdir.” Mekkeliler mağara girişindeki örümcek ağını ve güvercin yuvasını görünce içeride kimse olamayacağını düşünerek geri döndüler.
Muhammed ve Ebu Bekir 20 Eylül 622’de, Medine yakınlarındaki Kuba’ya ulaştılar. Muhammed, tekbir ve ilahilerle karşılandı; Kuba’ya varır varmaz Kuba Mescidi’ni inşa ettirdi. Burada Külsüm bin Hedm’e konuk oldu. Muhammed, on gün dinlendikten sonra, yanında bulunan ashabı ile beraber Medine’ye hareket etti. Bu sırada Ali de Kuba’ya vardı.
Muhammed, Medine' de tüm Medinelilerce bekleniyordu. Muhammed Medine’de, Beni Salim mahallesinde Cuma Namazı'nı kıldı ve ilk hutbesini verdi. Medine’de Ebu Eyyub el-Ensari’nin konuğu oldu. Medine´ye girdiğinde halk Peygamberlerinin kendi evlerinde kalması konusunda tartışınca Muhammed bir öneri sundu "devesinin ilk çökeceği yere evinin yapılması" ve halk bunu kabul etti. Devesinin ilk çöktüğü yere bir Mescid ve kendi ailesinin kalması için mescide bitişik odalar yaptılar. Mescidin bir yanına da barınaksız kişilerin kalabilmeleri için “Suffa” adı verilen bir yer yapıldı, burada kalanlara “Ashab-ı suffa” denildi.
Medine hayatı [değiştir]
Medine (Yesrip'e müslümanlarca Medinetü'n Nebi, Peygamberin Şehri dendi) halkı, dinleri uğruna Mekke’den göçenlerden (Muhacir) ve bunlara yardımcı olduklarından dolayı Ensar adını alan yerli halk (aslen Yemenli Evs ve Hazreç kabileleri ki yerleştikleri bu yere Yemen Serabı anlamında Yesrip dediler.) ile Beni Kureyza, Beni Kaynuka, Beni Nadir adlı Yahudi kabilelerden oluşuyordu. Bunlar arasında birlik sağlamak oldukça güçtü. Medine sınırları yakınlarında Hayber vb. yerlerde yaşayan Yahudiler, varlıklı kişiler olduklarından, çevre üzerinde etkiliydiler. Evs ve Hazreç kabileleri arasındaki geleneksel düşmanlığın yeniden alevlenme olasılığı da vardı. Ayrıca Ensar ile Muhacirleri kaynaştırmak, çözülmesi gereken bir sorundu. Muhammed, bütün bu kesimleri birleştirip bağdaştırmak amacındaydı. Ancak her şeyden önce çok yoksul olan göçmenlerin durumlarının düzeltilmesi gerekiyordu. Muhammed Muhacirleri Ensar ile kardeş ilan ederek, ensarın onlara yardım etmesini sağladı. Yahudiler ile açılan aralarını düzeltmek için bu kavmi, Hıristiyan ve putperestleri de müslümanlarla birlikte içine alan Medine kent devletini kurdu. Arapça Madinat/Madinah/Medine'nin Türkçe karşılığı şehir anlamındadır, Yesrip bir site devleti idi. Farklı kesimlerin hak ve yükümlülüklerini saptayan 47 maddelik bir tür Medine Antlaşması'ı benimsendi.
Medineli Yahudiler Müslümanlığa karşı çıktılar, İslama ve müslümanlara karşı olumsuz tutumlardan vazgeçmediler. Medine’de Muhammed’e karşı olanlar müslümanlığı seçtiklerini söyleyip karışıklık çıkartmaya çalışıyorlardı.
632 yılının Mart ayında (9 Zilhicce) arefe günü 100.000 den fazla kişiye Rahmet Dağı'nda verdiği son hitabesine veda hutbesi denir.
Ölümü [değiştir]
632 yılının sonlarında, Veda Haccı'ndan sonra Muhammed hastalandı. Son anlarında Ayşe ve kızları yanındaydı.
Son tavsiyesi "Ellerinizdeki kölelerinize iyi davranınız, namaza dikkat ve devam ediniz!" şeklinde oldu.[27]
Başı Ayşe'nin göğsüne dayalı şekilde kelime-i şehadet getirdi. Ağzından dökülen son cümle "Allahümme er-refikül ala..." şeklindeydi. Bu şekilde 8 Haziran 632 yılı pazartesi günü vefat etti.[13]
Vefat haberini duyan ashab hemen evine geldi. Ömer onun öldüğünü kabullenemiyordu. Ebubekir "Şayet Muhammed'e tapıyor idiyseniz, bilin ki Muhammed öldü. Yok, şayet Allah'a tapıyorsanız, bilin ki Allah bâkidir." diyerek insanları yatıştırdı. Daha sonra şu ayeti okudu:[13]
Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim gerisin geriye dönerse, Allah'a hiçbir zarar veremez. Allah şükredenleri mükâfatlandıracaktır.(Al-i İmran 144)
Peygamber Mescid-i Nebi'nin yanında mezarına defnedildi.
Evlilikleri ve çocukları [değiştir]
Prof Dr. Mehmet Soysaldı Muhammed'ın hayatı boyunca on iki kadınla evlendiğini belirtir.[28] Ancak bazı yabancı kaynaklara göre ise kesin sayısı bilinmeyen, çok sayıda evlilik, cariye edinme, sözlenme, ayrılma ve müt'a gibi ilişkiler yaşadı.[29] Eşlerinden Kureyş kabilesinden olanlar Hatice, Sevde binti Zem’a, Aişe, Hafsa, Ümmü Habibe ve Ümmü Seleme'dir. Kureyş kabilesinden olmayan Arap eşleri Zeynep binti Cahs, Meymune binti Haris, Zeynep binti Huzeyme ve Cüveyriye binti Haris'dir. Arap olmayan eşleri ise Mariyye el-Kıptiyye ve Safiyye binti Huyey'dir.[28]
Hatice [değiştir]
Muhammed Mekkeli, zengin bir kadın olan Hatice'nin üzerinde iyi bir izlenim bıraktı ve Hatice'nin evlenme teklifini kabul ederek onunla evlendi.[1] Evlendiklerinde Muhammed 25, Hatice ise 40 yaşlarındaydı.[1] Hatice ölünceye kadar başka eş almadı.[30][31][1] Muhammed'in Haticeden 2 oğlan 4 kız olmak üzere 6 çocuğu olmuştur. [1]
Diğer eşleri [değiştir]
Hatice vefat ettikten sonra 2,5 yıl evlenmedi. Ancak sonrasında Havla bint Hakim'in tavsiyesiyle[32] önce dul ve yaşlı bir kadın olan Sevde binti Zem’a ile evlenmiş kısa bir süre sonra da genç bir kız olan Aişe bint Ebu Bekir ile sözlenmiştir.[33] Ancak sözlendiğinde henüz küçük yaşta olan Aişe ile 3 yıl sonra yani hicretten sonra evlenmiştir.[34][35] Aişe Muhammed'in önceden evlilik yapmamış tek eşidir.[34][36] Aişe'nin sözlendiğinde 6, evliliğinde ise 9 yaşında olduğu değişik kaynaklarda zikredilmektedir.[37]
Medine'ye hicretten sonra Muhammed savaşlarda ölen Müslümanların dulları olan 3 kadınla [28](Uhud'da ölen Huneys b.Huzafe'nin dulu Hafsa bint Ömer bin Hattab[38], Bedir'de ölen Ubeyde b. el-Haris'in dulu Zeyneb bint Huzeyme[39], Uhud'da ölen Abdullah bin Abdilesed'in dulu Hind el-Mahzumiye -Ümmü Seleme[40]), bazı önemli kabilelerle akrabalık bağı kurmak için 5 kadınla[28] (Mustalik oğullarının reisi el-Haris’in kızı Cüveyriye[41], Kureyş lideri Ebu Süfyan'ın kızıÜmmü Habibe [42], Medine Yahudilerinden Nadir Oğulları kabilesi reisi Huyey b. Ahtab’ın kızı Safiyye [43][44], Âmir b. Sa’sa’a kabilesinden Meymune,[45] Mısır Mukavkısı'nın hediyesi Mariye el-Kıpti [46]) ve evlatlığı olan Zeyd'in karısı ve halasının kızı olan Zeynep binti Cahş ile evlenmiştir.[47][48]
Evliliklerinin Zaman Çizelgesi [
değiştir]
Çocukları [değiştir]
Muhammed'in ilk eşi Hatice'den 2 oğlu 4 kızı olmuştur.[1] Oğulları Kasım ve Abdullah'dır. Muhammed'in Ebu'l Kasım (Kasım'ın babası) olan künyesi Hatice'den olan ilk oğluna dayanır. Oğulları küçük yaşlarda öldü. Kızlarının isimleri ise Zeynep, Rukiye, Ümmügülsüm ve Fatma dır. En küçük kızı Fatma, özellikle Şii mezhebinde kutsanır ve ikinci Meryem olarak anılır.[1] Fatma, Muhammed'in İslam tarihi açısından en fazla iz bırakan çocuğudur. İslam geleneğinde Şerif ileSeyyidlerin soyları Fatma ve Ali yoluyla Muhammed'e dayandırılır.[1]
Yazar Turan Dursun'a göre ise Muhammed'in ilk eşi Hatice'den olan çocuklarının sayısı konusunda görüş birliği yoktur. Farklı rivayetlerde değişik sayılar bulunmakla birlikte yaygın kanaate göre bu sayının 8, 9, 10 veya 11 olduğu ve bu çocukların Haticenin kızkardeşinden kalma yetimleri olabileceğini de belirtir.[49]
Muhammed'in Hatice'den sonraki evliliklerinden Mariye’den olan oğlu İbrahim dışında çocuğunun olmadığı, İbrahim'in iki yaşında vefat ettiği bildirilmektedir.[50]
Dinî ritüeller [değiştir]
Müslümanlar başlangıçta Kudüste bulunan Mescid'i aksaya dönük olarak ibadet yaptılar. Hicret’in 2. yılı olan miladi 624'te Mescid-i Aksa yerine, Mekke’deki Kâbe kıble olarak kabul edildi.Müslümanlar Hac ve namaz için Kabe'ye yöneldi. Kurban, Musalla denilen açık alanda kesildi; ertesi yıl ise Ramazan, oruç ayı olarak kabul edildi ve hac farz kılındı.[kaynak belirtilmeli]
Sünnet ve hadis [değiştir]
İslam geleneğinde bir rivayet zinciri ile Muhammed'e isnad edilen söz, fiil ve davranışlara Hadis, bunların tatbikine Sünnet denir. Sünnet, İslam fıkhında Kuran'dan sonra ikincil kaynaktır. Rivayete göre Muhammed, ölümü öncesinde hastalığının en şiddetli anlarında kâğıt-kalem getirilmesini istedi. Müslümanların yollarını şaşırmamaları için bir yazı yazdıracağını söyledi. Ancak daha sonra bundan vazgeçti.[51] Bu yüzden hadisler peygamberin ölümünden ancak yaklaşık iki asır sonra kâğıda dökülmeye başlanmıştır.
Macar Goldziher’e göre hadis olarak rivayet edilen haberlerin Peygamber’le ilgisi yoktur. Müslümanlar Kur’an’da bulamadıkları pek çok konuyu, ayrıca kendi kanaatlerini ve doğru bulduklarını hadis formunda ifade etmişlerdir. Bu rivayetler İslam’ın birkaç asır devam eden oluşum süreci içinde bu sürece katılan siyasi, ictimai, iktisadi vb. birçok belgelerdir. [52]
Görünüşü [değiştir]
İslam adetleri Muhammed'in resminin çizilmesini hoş görmediği için onu sözle tasvir etme yöntemi tercih edilmiştir. Osmanlı hattatları bu anlatımları hilye adı verilen bir sanat hâline getirmişlerdir.[53] Hilyelerde genellikle tercih edilen rivayette Ali bin Ebu Talib Muhammedi şu şekilde vasfetmiştir:[53][54]
"Hazreti Peygamberin boyu ne çok kısa, ne de çok uzundu, orta boyluydu. Ne kıvırcık kısa ne düz uzun saçlı; saçı, kıvırcıkla düz arasında idi. Değirmi (yuvarlak) yüzlü, duru beyaz tenli, iri ve siyah gözlü, uzun kirpikliydi. İri kemikli ve geniş omuzluydu. Göğsü, ortadan karnına kadar kılsızdı. İki avucu ve tabanları dolgundu. Yürüdüğü zaman, sanki yokuş aşağı iner gibi rahatlıkla ilerlerdi. Sağına ve soluna baktığında bütün vücuduyla dönerdi. İki omuzu arasında "Nübüvvet mührü" vardı. Bu Onun sonuncu peygamber oluşunun nişanesi idi. O, insanların en cömert gönüllüsü, en doğru sözlüsü, en yumuşak huylusu, en arkadaş canlısıydı. Kendilerini ansızın görenler Onun heybeti karşısında sarsıntı geçirirler, fakat üstün vasıflarını bilerek sohbetinde bulunanlar ise, Onu her şeyden çok severlerdi".
Eleştiri ve değerlendirmeler [değiştir]
Muhammed için yapılan eleştiri veya övgüler, büyük oranda onun için yazılmış siyer ve megazi kitaplarındaki anlatımların ve ona atfedilen hadislerin doğru ve gerçekleri yansıttığı varsayımları üzerinden yapılmaktadır. Mitolojik hikayelerle süslenen, negatif anlatımların ayıklandığı İslami kaynaklarda Muhammed yüceler yücesi bir karakter olarak tasvir edilirken, pozitif anlatımların ayıklandığı anti-islam kaynaklarda aynı kişi bir şeytan veya deccal karakteri olarak ortaya çıkmaktadır. İslami radikal akımlar ve İslamofobi şeklinde yansımaları bulunan bu tutumlar değişik coğrafi bölgelerde şiddet içeren sosyal olayların çıkmasına yol açabilmektedir.
Muhammed'in Müslümanlar hakkında alaycı şiirler yazan bazı Yahudi şair (Ebu Afâk, Asma bint Mervan, Ka’b İbni El-Eşref) ve bazı tüccarlarının (İbni Sunayna ve Ebu Rafi) öldürülmesi emrini verdigini bazı hadis ve siyer kitapları kaydeder.[55][56][57] [58] Muhammed'in bazı Yahudi kabilelerine savaş açıp onları Medine'den sürdüğü kaydedilmiştir. Muhammed'in Kurayza kabilesine katliam uygulayıp 700-1000 civarında erkeği öldürtttüğü, mallarına el koyduğu, kadın ve çocukların köle olarak satıldığı bilgileri bulunmakla birlikte bu uygulamaların tarihsel gerçekliği tartışmalı bir konudur.Muhammed ve Yahudiler
Ortaçağda bazı Yahudi yazarların Muhammed’i Tevrat'ta kendisinin peygamber olduğuna inanan kişiler için kullanılan ha-meshuggah ("kötü adam") şeklinde tanımladıkları görülür. Martin LutherMuhammed’i şeytan veya şeytanın ilk doğan çocuğu olarak tanımladı.[59]
Hırıstiyan dini kaynakların Muhammed’in hayatıyla ilgili eleştirileri; eleştiriler kutsal kitaplarda muhammed’in haber verilmesi konusu, Muhammed’in yanlış öngörüleri, kişisel yeterlilik, Muhammed’in tanrılaştırılması, insan olarak davranışları, acımasızlığı, islamda kadın-erkek eşitsizliği, evlilikleri, Muhammed ile İsa’nın karşılaştırılması gibi başlıklar altında yapılmıştır. [60]
Bazı kaynaklara göre Muhammed kendi zamanında olasılıkla olağan karşılanan ancak günümüz değer yargılarıyla şiddetle eleştirilere uğrayan, kesin sayısı bilinmeyen, çok sayıda evlilik, cariye edinme, sözlenme, ayrılma ve müt'a gibi ilişkiler yaşadı. En çok eleştirilen evlilikleri Zeyneb binti Cahş, Aişe binti Ebubekir, Cüveyriye bint Haris ve Safiyye Binti Huyey ile yaptığı evliliklerdir.[61]
Turan Dursun çocuk yaşlarda kızların yaşlanmış olan Muhammed ve diğer erkek ilk müslümanlar ile evlendirilmelerini eleştiri konusu yapar. Osman bin Affan örneğinde, bir diğer eleştiri konusu nikahın Osman'ın müslüman olması karşılığında yapılmasıdır.[62]
Arif Tekin'in bazı eleştirileri; Muhammed'in Tanrı tanımında kullandığı isim, sıfat ve zamirlerle, kadınlara ait tutum ve ifadelerinde, içinde yetiştiği "erkek egemen" toplum yapısının yansımalarının bulunması ve Muhammed'in Kur'anda Mekke döneminde fikir ve inanç özgürlüğünü çağrıştıran mütevazi ifadelere yer verirken, güçlü ve savaşmak için imkanlara sahip olduğu Medine döneminde muhaliflerine karşı savaş ve tehdit içeren ifadelere yer vermesidir. Kendisinin keskin ifadeler içeren bir diğer eleştirisi ise Muhammed'in gerçekten Tanrı'ya inanıp-inanmadığı sorunudur. Tekin bu çıkarımı Ahzap Suresi örneğinde olduğu gibi Muhammed'in özel hayatını kollayan Kur'an ayetlerine referans vererek yapar.[63]